26 Ekim 2010 Salı

İstanbul Ağrısı / Attila İlhan

Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
Yıldızlar kaynarken
Şangır sungur ayaklarımın dibine dökülen
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

Pancak pancak şiirler tüküreceğim
Demek yine ben
Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
Mavi asfaltlara çokmuş
Diz bağlıyor
Eğer sen yine İstanbul'san
Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
Ağlayan
Sen eğer yine İstanbul'san
Aldanmıyorsam
Yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine senin emrindeyim
Utanmasam
Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
Kendimi yani su bildiğim Atilla ilhan'ı
Zehirleyebilirim

Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
İmtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
Tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
Direksiyonlarının koynuna girmiş biçkin şoförler
Uykusuz dalgalanıyor

Ulan İstanbul sen misin
Senin ellerin mi bu eller
Ulan bu gemiler senin gemilerin mi
Minarelerini kurdan gibi dişlerinin arasında
Liman liman götüren
Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
Aksamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
Neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
Antenlerinden
Neden
Peki İstanbul ya ben
Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas
Ya benim kahrım
Ya senin ağrın
Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
Çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
Burgu burgu içime boşalttığın
O senin ağrın
O senin

Eğer sen yine İstanbul'san
Yanılmıyorsam
Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok isçilerine
Satir satir okumak istediğim
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

Ulan yine sen kazandın İstanbul
Sen kazandın ben yenildim
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine emrindeyim
Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
Yanılmıyorsam
Sen eğer yine İstanbul'san
Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
Göz bebeklerimde gezegenler gibi donen yalnızlığımdan
Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
Kaç kere yazdım kim bilir
Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 eylul'unde birader mirc ve ben
Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
Sana taptık ulan
Unuttun mu
Sana taptık

22 Ekim 2010 Cuma

Döner Bir Gün Mevsim / Aslı Melek

Körkütük sevmeli
başkası imkansız gibi
selviler bel bükmeli saygıdan
mezar taşları gidenlerin rızasıyla eğik
gemiler sessiz kıyıdan akmalı Karadeniz’e
kemanlar aynı notada dolu dizgin
uzun vadeler sunmalı yaprakları takvimin
fallar aydınlık
gelecek mutedil

Arası mutluluk gün ışığı berraklığında
bitmeyecek gibi gün
olmayacak gibi gül bahçeleri
keder hep uzak
ayrılık imkansız
yıllarca ay hep dolunay

Ve bir o kadar gerçek olmalı
ayrılmak
yüreğinin dayandığı nabzının yettiği kadar
bir bakış bir melodi ise kalan
sakla
döner bir gün mevsim
döner mevsim bir gün ilk bahara

"Gel sen bize akşam yine mehtap görünsün"  Kürdilihicazkar eser. Muzaffer İlkar

20 Ekim 2010 Çarşamba

Yeniden İstanbul / Doktor Dergisi

 http://www.doktordergisi.com/haberdetay.asp?id=2

Bu sefer bir İstanbul gezisi yapacağım, sonbaharı yaşarken bana yakın bir şairin günlük tadında dizeleriyle:


“Bir gece Asmalı Mescit’te/tahta bir iskemlede/-ben masaya ters- oturmuş olmalıydım/yine İstanbul masada/yine şarabı sonuna dek/şiirleri yarım bırakarak/-hiçbir şiir bitmemiştir-/konuşmalıydım susmalıydım/hiçbir mavi o mavi değil/hiçbir dakika o kadar uzun değil/hiçbir yıldız o kadar yakın değilken/bir gece Asmalı Mescit’te olmalıydım/bir tahta iskemlede/yine İstanbul karşımda/yine yıldızlar yüksek/ben yine masaya ters.”
...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Yakışıklı da Gitti


Sevgili kedim Yakışıklı.
İzmir'den döndüğümden beri göremiyorum. Yaklaşık bir ay oluyor. Eve girerken motosikletin minderini boş gördükçe anlamak istemiyordum. Sabahları elimde kedi mamasıyla dışarı çıktığımda da yoktu. Geçici bir durum sanıyordum. Hala yok...
Gitmiş, umarım o da istediği bir yere gitmiştir.
17 Ekim 2010 Pazar 02.36

16 Ekim 2010 Cumartesi

Yamaç / Aslı Melek


Kimseye söyleme
bir gün otoban kıyısında
yamaçtan aşağı
ellerim dizlerimde oturarak
-oraya nasıl çıkılır hep merak etmiştim-
düşünüp buraya gelince
nasıl kıyısında gibi denizin
yani dalga seslerini dinler gibi
Ankara’ya giden otobüslere bakacağım
hiçbir şey istemeden hiçbir şeyi anmadan
sadece yola bakacağım

12 Ekim 2010 Salı

Ahker / Ahmet Telli

II/
Harflerle üstü örtülmüş
Bir ahker olsa gerek şiir

Yine de yanar birinin canı
Kalbiyle açmakta çünkü kitabı

I/
Büyükbüyük nine alacakaranlıkta bir gölge gibi kalkıp
cezvesini, kallavi fincanını sessizce alırdı teldolaptan
Sonra cezvesini sürmek için maşasıyla külleri bir yana
itince, ahkerler belirirdi mangalda. Öyle gözgöz, öyle
kıpkızıl, bütün geceyi ısıtan iri ahkerler. Ve ben çocuk
kalbimle onları mangala düşmüş yıldızlar sanırdım.

Büyükbüyük ninem, her gece yıldızlarda pişirirdi
kahvesini.

11 Ekim 2010 Pazartesi

"Hatıralarımı yazma tarih sanıyor birileri" Ahmet Telli

 


Ahmet Telli "Ahker" için imzalıyor.
"Yıldızdır ahkerler ve onlar yüreğimizin yıldız tozlarının altında sımsıcaktır." A.Telli