20 Mayıs 2010 Perşembe

Her Şeyim Senin - Aslı Melek

Eskilere bakmak benim şimdi

Bir avuç boyalı taşa
pencereye takılmış bir kuru yaprağa
sayfa aralarında kalmış iki cümleye
çekmeceye sinmiş ıtır kokusuna
ve kulpsuz kapakta renksiz bir postere

Eskilere dalmak benim şimdi

Yarım duvar yıkık evlere
asma kilit döküm kapılara
ot bürümüş bahçelere
güneşte kalmış kırık banklara
ve gece durmuş saatlere

Eskileri anmak benim şimdi

Al hepsini sen sakla
ver günlerimi geriye
nasıl yabancı ne kadar uzak kaldım
her şeyim senindi ey zaman

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Beni ara Mart - Aslı Melek

Beni ara Mart
odamın ışığı ile gel içeri
şiir başına oturalım
ıslak burnunu yüzüme yasla
sen menekşelerin yanında yollara
ben uzun gece çizimlerine dalalım
Beni ara Mart
sabahla bir gel yanıma kedi sessizliğinle
günün seslerine uyanalım
sonra sen camın önünde kuşlara
ben uzun sahil yollarına bakalım

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Gittin Ya / III - Ahmet Telli

Kedisi sokağa kaçmış
Biriyim ben ve içimde
Kekeme bir kuş
Ötüyor, ötüyor, ötüyor

Ve son günlerde durmadan
Yalpalıyor bütün sözler
Birisi adımı sorsa mesela
Dilim sürçüyor

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Geç Kalmışlara-II / Aslı Melek

Dalgaya kapılmış yosunlarla bir
gider gelirsin çakıl taşları gibi
bir kere kopmuşsan deniz dibinden

Durmaz bir arada deniz ve çakıl
pişmanlıkla umut
içinde değilsen o anın
su gelir çekilir
kalırsın geride bir kalp ağrısıyla

Bul zamanını çağır geriye
tutun kayalara sıkıca
hoşçakal deme geçmişine

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Geç Kalmışlara-I / Aslı Melek

Bir mekandan son mekana
basamakları ikişer, yolları karanlıkta
kırk geceden kırk sabaha geldik

kitaplarımız ve kuruyan ellerimiz
en derin yerinde suların, kayıp yüreğimiz
geçtik karşıya düşe kalka

uzaklaştıkça gemi
yaklaştığını bile bile acının
üç yunusun dansına kandık o sonbahar

gün ışığı bitti
bitti papatyaların beyazı
giderek geceye yaklaştı mezar taşları

tohumlarla gömdük kederimizi toprağa
bu bahar yeniden açar
açar da geri gelir mi zaman diye

13 Nisan 2010

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Onlar / Nazım Hikmet

Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.

Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.

Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve nehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.

En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok söz edildi onlara dair
ve onlar için:
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.