24 Eylül 2012 Pazartesi

Toprağın Çocukları

Haberin verdiği heyecanı seyrederken bulmak için çok zorladım kendimi, olmadı. Dar bir kadro ve sınırlı olduğu çok belli bir bütçe ile çekilmiş. Giriş sahnesindeki derinlik bir daha yok. Sonuna kadar, sahne oyunu gibi ezber cümleler ve bakışlarla çabucak geçti sahneler. 
Devamlılık yok, sabırla ve umutla seyretmeme değecek içe dokunan bir sahne yok.
Yoktan başka bir şey yok filmde.
Köy Enstitüleri bu kadar sığ içerikli değildi bana anlatılanlardan anladığım kadarıyla...

23 Eylül 2012 Pazar

Ekinoks / Turgut Uyar

yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinçler haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı

“insan yaşlandıkça kurtulur demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden

oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya çürür tren hızlanır eller ufalır gibi
kim yitirir sözgelimi bir başkasının bulduğunu
evet kim yitirir kim bulur
herhangi bir akşam alacası değil ki bu

şimdi ey kış diyorum seni de orada geçirseydik
kim düşünecekti bir kumsalda
sabahın tanıksız kendi kendine olduğunu

“oysa” diyordu birisi
“sabah yeniden hatırlamadır yaşamayı”
bana kalırsa “oysa” diyenlerden hep korkmalı
“oysa ölüm var” da diyebilir aynı kişi

oysa ölüm yakın olmamalı
süzgün ve uzun şeylerden de korkmalı bana kalırsa
uzun süren devrimlerden süzgün aşklardan
ve bunlara benzeyen başka şeylerden
akasya hemen çürümeli tren birden hızlanmalı
şimdi ey kış diyorum
ne kadar sürersen sür
yaz güzeldi ve sapsarıydı
herkes doydu ve eğlendi oyunlar oynandı
oteller ve sokaklar da sapsarıydı
kimler ne konuştu ne yitirdi ne kazandı

ama bir şey vardı eksilen ya da çoğalan
kumun altında mı denizin üstünde mi masallar da mı

“dünya bir sancıdır” diyor birisi
“belki bir sancı”

ne bırakmışım orda sahi
mor gibi soylu bir şey mi
bir eziklik mi yoksa

herkes ne kadar da mutluydu “oysa”

ne bıraktıysam o kadar kaldı orda.


Gece ve gündüz eşitliği. Ekinoks... Hoş geldiniz kısa günler

21 Eylül 2012 Cuma

Eylül'dü / Cemal Süreya

Eylül’dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya... Eylül’dü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

Gittin Ya / II - Ahmet Telli

Gittin ya, bulutun dağa, dağın
Yamaca dediği şuydu galiba:
Mecnun çöle döndürür kalbin
Yurdunu, Leylâ ise vâhaya
Belki sayıklamaya benzeyen
Bözler kalır aykırılıklardan, ki
Uzun uzun ulur içindeki kurt
Zamanı kemiren uzaklığıyla
Hayat ile zaman bir muamma
Olup hazırlıyor ya aldanışları
Unutmak dediğimiz kör ışıltı
Orada sızıyor kalbin yurduna
Ah, yine sitemsiz bir tayın
Gölgesi düşüyor dağ geçidine
Sağrısında mahmuz yaraları
Eşkininde uğultulu bir uçurum
Gittin ya, âzâd edilen eşkiya
Boşluğa düştü rüyadaydi güyâ
Sonra yürüyüp gittiydin işte
Dilinde kül tadı, geçmişinde
Sevdakâr bir hikâye bırakarak

20 Eylül 2012 Perşembe

Gittin Ya / I - Ahmet Telli

Gittin ya; denizlerin çekilmesi
Dalgaların eğilişi, turnaların göçü
Bunu anlattın bana, bir rüzgâr
Bunu fısıldadı geçip giderken
Bekle dediydim, gör yelkovan
Ürperişini ve getirdiği müthiş
Rüyâyı; o cümbüşü, çengiyi;
Hepsi esmerdi, çok esmerdi.
Bir esmerlik kaldıydı sesinden
Bir de kum saati, çöl akrebi;
Billûrun parçalanmış ânıydı, ki
Yüzüne sızdıydı ışk’ın şeraresi
Suyu fısıldayan çıkrık, koyu
Yalnızlığa dalmıştı ve orada
Birikmişti zamanın esmer bir
Vedâya benzeyen hikayesi
Gittin ya
Daha çok özleniyorsun şimdi

15 Eylül 2012 Cumartesi

Buluşmak Üzere / Can Yücel

Diyelim yağmura tutuldun bir gün 
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek 
Öbür yanda güneş kendi keyfinde 
Ne de olsa yaz yağmuru 
Pırıl pırıl düşüyor damlalar 
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın 
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına 
İşte o evin kapısında bulacaksın beni 
Diyelim için çekti bir sabah vakti 
Erkenceden denize gireyim dedin 
Kulaç attıkça sen 
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan 
Ege denizi bu efendi deniz 
Seslenmiyor 
Derken bi de dibe dalayım diyorsun 
İçine doğdu belki de 
İşte çil çil koşuşan balıklar 
Lapinalar gümüşler var ya 
Eylim eylim salınan yosunlar 
Onların arasında bulacaksın beni 
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya 
Çakmak çakmak gözleri 
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı 
Herkes orda sen de ordasın 
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından 
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim 
Özgürlüğe mutluluğa doğru 
Her işin başında sevgi diyor 
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili 
Bi de başını çeviriyorsun ki 
Yanında ben varım


Günlerdir dilimde kalmış mısraları ile savaşıyordum bu şiirin. Can yardımcı oldu hatırlamama. Teşekkürler oğlum...

Martılar ki / Can Yücel

Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
Ve öylesine harlı ki
esrik nefesim
Bir kibrit tutsam parlayacak.
Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
Boğazın iki yakasından

Oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi
Gelişi güzel mi güzel bir ocak
Suların ortasında sevgili öfkemle benim
Yanacak bahar erişinceye değin
Soğuktan morarmış kanatlarını
ısıtsın diye martılar 


Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin

10 Eylül 2012 Pazartesi

Eylül / Ahmet Telli



























Eylül, gülleri soldurarak 
duyurdu bu yıl kendini 
Böyle olacağını bile bile 
şaşırttı bizi yine de 

Daha bir demet kır çiçeği 
alıp koymadık vazoya 
Güller mi unutturdu bize sevinci 
yoksa aşındırdık mı kimi duyguları 

Şöyle bir akşam 
söyleşemedik dostlarla 
erkenden kapandı perdeler 
yorgun muydu çocuklar da 

Her gün yağmalanan 
talan edilen sevincimiz 
kurudu galiba büsbütün 
su yürümüyor dallara 

Ama kırpıntı, bir küçük 
uç uç böceğinin her nasılsa 
konuvermesi balkona 
uyarıyor bizi irkilterek 

Bu kahrolası tarraka 
bitecek gibi değil sokaklarda 
Çekip kapıyı çıkmak en iyisi 
dalmak caddelere, varoşlara 

Belki o zaman eylül 
şaşırtmayacak bizi 
bulup çıkaracağız çünkü 
evrenin öteki yüzünü


Fotoğraf: Aslı Melek