23 Aralık 2012 Pazar

Ben Bertolt Brecht / Dostlar Tiyatrosu

BERTOLT BRECHT’in
şiir, öykü ve şarkılarından
uyarlayan Kabare
yöneten
GENCO ERKAL

16 Aralık 2012 Pazar

Kanto / Cemal Süreya

Ben nerde bir çift göz gördümse 
Tuttum onu güzelce sana tamamladım 
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu 
Bir bunun için yaptım 
-Garson bira getir 
Garsonun adı Barba 

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı 
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm 
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu 
Namussuz bir çağ bu biliyorsun 
-Garson rakı getir 
Garsonun adı Hakkı 

Sen belki de bir resimsin ne haber 
Kırmızı bir Beykoz’un yanında duruyorsun 
Yapın bir de ağaç yapmış yanına 
Dallarına konsun diye kelimelerin 
-Garson şarap getir 
Garsonun hali harap



7 Aralık 2012 Cuma

Neşeye Şarkı / Schiller

NEŞEYE ŞARKIAN DIE FREUDE
Neşe, güzel kıvılcımı tanrıların,
Elisium’un kızı,
Giriyoruz ateş-sarhoşu,
Kutsal tapınağına Tanrıça!
Freude, schöner Goetterfunken,
Tochter aus Elysium,
Wir betreten feuertrunken,
Himmlische, dein Heiligtum.
Birleştirir tılsımın yeniden
Ayırdıklarını törenin kılıcının;
Kardeş olur dilenci prense,
Uzandığı yerde yumuşak kanadının.
Deine Zauber binden wieder
Was der Mode Schwert geteilt
Bettler werden Fuerstenbrueder
Wo dein sanfter Fluegel weilt.
Kucaklaşın, milyonlar!
Alın bu öpücüğünü bütün dünyanın!
Yıldızlı göklerin ötesinde, kardeşler,
Seven bir baba yaşıyor olmalı.
Seid umschlungen, Millionen!
Diesen Kuss der ganzen Welt!
Brüder — über'm Sternenzelt
Muss ein lieber Vater wohnen.
Kim yakalamışsa o büyük talihi,
Başarmışsa bir dosta dost olmayı,
Kim kazanmışsa soylu bir kadını,
Katsın sevincimize sevincini.
Wem der große Wurf gelungen,
Eines Freundes Freund zu sein,
Wer ein holdes Weib errungen,
Mische seinen Jubel ein!
Evet — kim tek bir ruha bile olsa,
Benimdir demişse bu dünyada!
Ama kim bunu yapamamışsa,
Terk etsin ağlayarak bu topluluğu.
Ja — wer auch nur eine Seele
Sein nennt auf dem Erdenrund!
Und wer's nie gekonnt, der stehle
Weinend sich aus diesem Bund.
Neşe içer tüm varlıklar,
Gögsünde Doğanın;
Tüm iyiler, tüm kötüler
İzler gül döşeli yolunu onun.
Freude trinken alle Wesen
An den Brüsten der Natur;
Alle Guten, alle Bösen
Folgen ihrer Rosenspur.
Bize öpücükler verdi, ve şarap,
Ve ölümle sınanmış bir dost;
Giderek esrime verildi kurta bile,
Ve durur melek Tanrının önünde.
Küsse gab sie uns und Reben,
Einen Freund, geprüft im Tod;
Wollust ward dem Wurm gegeben,
Und der Cherub steht vor Gott.
Önünde eğilir misiniz, milyonlar?
Yaratıcıyı duyumsar mısın, dünya?
Yıldızlı göklerin ötesinde ara onu.
Yıldızların ötesinde yaşıyor olmalı.
Ihr stuerzt nieder, Millionen?
Ahndest du den Schöpfer, Welt?
Such ihn ueberm Sternenzelt.
Über Sternen muss er wohnen.
Kucaklaşın, milyonlar!
Alın bu öpücüğünü bütün dünyanın!
Yıldızlı göklerin ötesinde, kardeşler,
Seven bir baba yaşıyor olmalı.
Seid umschlungen, Millionen!
Diesen Kuss der ganzen Welt!
Brüder — über'm Sternenzelt
Muss ein lieber Vater wohnen.
Önünde eğilir misiniz, milyonlar?
Yaratıcıyı duyumsar mısın, dünya?
Yıldızlı göklerin ötesinde ara onu.
Yıldızların ötesinde yaşıyor olmalı.
Ihr stuerzt nieder, Millionen?
Ahndest du den Schöpfer, Welt?
Such ihn ueberm Sternenzelt.
Über Sternen muss er wohnen.
Kucaklaşın, milyonlar!
Alın bu öpücüğünü bütün dünyanın!
Yıldızlı göklerin ötesinde, kardeşler,
Seven bir baba yaşıyor olmalı.
Seid umschlungen, Millionen!
Diesen Kuss der ganzen Welt!
Brüder — über'm Sternenzelt
Muss ein lieber Vater wohnen.






(c) Çeviri: Aziz Yardımlı 1997, 2007 

http://www.youtube.com/watch?v=xBlQZyTF_LY

10000 singing Beethoven - Ode an die Freude _ Ode to Joy

30 Kasım 2012 Cuma

Orhan Veli

“Benim, bardağın, sürahinin
Önündesin, rengin uçmuş
Bu, eski sevdiğim bir duruş
Elin içinde benimkinin
İçelim, madem ömrümüz hoş
Geçmiş, tadmamışız ayrılık
Madem ne bardağım kırık
Madem ne de sürahimiz boş
Bir gün içimizden birimiz
İçmek veya doldurmak için
Burada olmayabiliriz."
Bu şiiri 14 Ekim 2012'de "Orhan Veli'yi Anımsam" adı altındaki Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde yayınlayarak sormuş Oktay Akbal: Orhan Velinin bu şiirini bilir miydiniz?
akbal://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=371438
Ataol Behramoğlu 25 Kasım 2012'de Cumhuriyet Pazar Eki 'Pazar Söyleşisi' Köşesinde yanıtlamış:
"Şiir Orhan Veli'nindir..."

26 Kasım 2012 Pazartesi

Eksik Evlerden Geldin Sen / Cezmi Ersöz

eksik evlerden geldin sen; 
çatlaklarından dibi görünürdü 
ev mi, hayat mı belli değil; 
içerdeyken sevginin gürültüsü vardı, 
dışarı çıkardın, sevgisizliğin sessizliği. 
ondandır, bu senin suskunken çıldırmayı biriktirmen; 
kırıklarını, çatlaklarını saklarken, 
sen, sevgilim, sen! 
büyük bir aşk yaşamaya çalışırken 
ondandı her şeyin dibini görmen... 


24 Kasım 2012 Cumartesi

Dostlar / Edip Cansever

Geldin mi, iyi
Yollarından yürüyüşler sızdıran sonbahar 
Bir tenhalığı eskisinden çok sezmeyi 
Bakımsız bahçeler mi olur, büyük ahşap boş odaları mı olur 
Ne olur 
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik 
Eski bir kadını eski bir park kanepesinde bırakan sonbahar 
Aldatılmış bir yüzü yağmur oluklarında 
O yüz ki bir denizin tekrar tekrar bittiği 
Gece yarısı kokularında 
Yosunlu bir kıyıda ancak 
Dilinde çakılların ve derinliğin en son tadı 
İşte 
Bir vakit daha geçti, şimdi ne yapsak 
Ne yapsak, bir vakit geldi ve geçti 
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik 
Sonbahar 
Sen mi kaldın bir 
Yok birşey yapacak. 


Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı, ey unutulmayan yaz 
Bıraktığın gibi mi kalsak 
Bir çiçek milyon kere katılaştı eridi 
Açtı dağıldı 
Yaşamadı hiç belki 
Bir ışık olsun yakmadı 
Tuzlu ve ıslak bir ışık 
Tankerler geçti kıyılardan gene 
Suyu zonklataraktan 
Gül koktu saçlarında taşıdikları benzin 
Senin saçlarında 
Alnın üstünden kuzular inen bir tepe gibi eğildi 
Boynun bir uçurumdan çekiliyormuş gibi gergin 
Bitti o yaz, şimdi 
Yerleşti çoktan 
Bize sevmeme gücü veren güzellik. 

Tenha bir meyhanede oturuyorduk sevgilim 
İzmir'in eski rıhtımında 
Bilirsin, severim çok İzmir'in eski rıhtımını 
Hani bir çesit kuşlar vardır bulanık denizinin 
İnsanlar gibi konuşur o kuşlar bazen 
Ve unutulmuş diller gibi pek anlaşılmaz ne konuştukları 
Millerce yıl öteden bir tenhalığı sözlendirirler 
Hatırla 
Ne demiştim o gün ben sana 
"Her tenha semtte kurulmamış bir saat yakışır" 
Benim o bunaltılı günlerimden kalma bir mısra 
Ve sense bana Aragon'un 
-Parisli şair, yüzü aslan dolu- 
Sımsıcak, dipdiri bir mısrasını anlatmıştin 
Seninle ve parmaklarınla 
Bardakta duran suyun bir akarsuyu 
Nasıl kıskandığını anlatmıştın boyuna 
Nasıl mı 
Dedim ya, seninle ve parmaklarınla 
Neden olmasın, yeni yakilan bir sigarayla da anlatılabilir şiir 
Apansız bir yolculukla da 
Bir karpuzu ikiye bölmekle, bir portakalı dilim dilim ayırmakla 
Anlatılabilir 
Ama bizim memleketimizde şiir 
Yazık ki ölümle anlatılır biraz 
Ölümle anlaşılabilir 
Olsun, diyeceksin ne çıkar bundan 
Biz hayatı şiirden 
Şiiri hayattan özümlemedik mi 
Ölümde girse araya 
Sahici aşklar kurmadık mı seninle 
Tertemiz, dosdoğru aşklar 
İzmir'de 
İzmir'in eski rıhtımında 
Unutmak için şimdilik 
Kolayca unutulmaz ya 
İçimizdeki bin dokuz yüz yetmiş bir yazını. 

Yeni bir yüzmüydü ne 
Kuru bir bozkırı çıkarıp göğsünden 
Yeni yazdığı bir şiiri düzeltiyordur Ahmet Oktay 
Alnını dayayaraktan cama 
Kalemsiz kağıtşiz yazar çünkü Ahmet Oktay 
İçinden geldiği gibi 
Ve mısra çeker durmadan, hafifçe eğri sırtını doğrultarak 
Nemlenir kimi zaman da gözleri 
Şiir yürür, şiir sever, şiir içer mi 
Şiir mi 
Yürür de, sever de, içer de elbet. 

Kocaman bir sevgi miydi ne 
Dünyanın bütün zamanlarını dolaşan 
Bastırıp gögsüne bozkırın 
Ey, baksana, diyor, ne biçim kent bu 
Geçerek caddelerinden 
Dalarak meyhanelerine 
Ne biçim kent bu 
Bilmiyor ki nice insan kolsuzdur 
Sevgisizliğe, bir sevgisizliğe kullanırlar kolu. 

Hohlayıp siliyorum iyice 
Gözlüğümün camlarını 
Göğe bakıyorum gözlerimi kısarak 
Güneye gidiyor bir leylek sürüsü 

Yeni Caminin üstünde 
Son bir defa daha süzülerekten 
Erimeye yüz tutuyor kentin pembe kapıları 
Günbatımı! 
Günbatımı! yeni konuşmaya başlayan bir çocuğun diliyle 
Kolumu tutuyor Fethi Naci, şu manzaraya bak, diyor 
Tam Galata Köprüsünün üstünde 
Diyor ya, biz alıştık, yüreklerimize bakıyoruz gene de 
Uykusuz gecelerimize bakıyoruz: onurun uykusuzluğu 
Susturulmanın 
Ve gün batımıyla leylek sürüsü 
Hüzünlü bir görüntüyü akıtıyorlar Nacinin yüzüne 
Kırılmak ama birlikte 
Birlikte, ama kırılmamak 
ve sanki kalplerimiz her yani dökülen bir otobüste 
Öyle 
İşte son damlalarını da bırakıyor güneş 
Karanlık bastiracak neredeyse 
Tırmaniyoruz Yüksekkaldırımı 
İyi biliyoruz, sevgimiz de öfkemiz de yalnız bizim olmamalı 
Güneş çekiliyor iyice 
Ne manzara kalıyor, ne göğün evlerindeki kızartı 
Ak bulutlar kara bulutlar 
Ötede bir bulut yavrusu 
Bilinmeli, diyoruz yeniden 
Yeniden başlamalı, yeniden 
Dostum, görüyorsun ya işte 
Bozuldu birkere umudun ordusu. 

Gelsene , diyordu İzmir'deki sevgilim 
Son mektubunda 
Kemetaltındaki kahveleri anlatıyordu 
İnce belli çay fincanlarını 
Kim bilir, belki de avutmak istiyordu beni 
Unutup kendi mahzunluğunu 
O kadar çabuk yeşerir ki, diyordu umut 
Öyle çabuk çiçeklenir ki 
Güçtür çünkü, herşeyden daha güç 
Denize, göğe toprağa karışmış bir kalebentlik 
Üstelik biliyorsun da 
Öfkeliyiz, öfkeyse sonuçtur er geç 
Bir aşk gibi yaşamak gerek öfkeyi 
Sevginin ağıtıdır bir bakıma 
Ve bir gün de gelebilir ki sevgilim 
Kapkara bir davet olabilir kin 
Zulmün ve tutsaklığın diyeti olabilir 
Sen bunu bilemezsin 
Bilsen de şairsin, havalar da, soğudu, kendine iyi bak 
Ve sakın unutma: sıra öfkenin. 

Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı 
Yok böyle bir sevgilim benim 
Ama dayanıklı, ama gözü pek, ama umutla dolu
Olunca böyle bir sevgilim olsun isterdim. 

Elimde bir çanta, şurda burda dolaşıyorum 
Hep bir yerlere gideceğim sanki 
Güvercinler konuyor saçlarıma bileklerime 
Uçuşuyorlar 
Bir çınar yaprağı düşüyor ayaklarımın dibine 
Kupkuru 
Elime alıyorum, çiziyorum üstüne kalbimi 
Kalbim, diyorum 
Yorgunsa da, yaralıysa da, hepimizin aşkına sevgili.


Fethi Naci'ye 

Islık / Ahmet Telli

Yabanıl ot kokuları 

getiriyor bir rüzgar 
kıpırdatıyor suları 

Belki sonbahar 
vurgun yapamayacak 
yol vermeyecek sular 

Ve neşeli bir ıslık 
tutturmuş şimdi doğa 
nice acıya karşılık 

Aşkı savunmada doğa

14 Kasım 2012 Çarşamba

Orhan Veli'nin yıldönümü



"...Bu da sana son sürprizim olsun
   Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
   Beni güzel hatırla
   Gidiyorum …"

8 Kasım 2012 Perşembe

Bakmalar Denizi / Edip Cansever

Bakmalar görüyorum bütün gün türlü bakmalar 
Pencere bakması, sabahlar bakması, yeşil otlar bakması
Hepsi de beni buluyorlar, hepsi de bir yağmur uysallığında
Gördüm suyun ki yumuşak, gördüm ağacın ki katı
Gördüm ama şey, gördüm ama nasıl, gördüm ama bu kadar göz
Aynı bir gözler denizi, aynı bir o kadar canlı.

Bakmalar görüyorum, gök ortası gibi karşımda
Bulutta göz, uçakta göz, derinlikte göz
Göz oluyorlar birden, bu gözler de yatağa iç yapanları
Masaya üst yapanlar bunlar, atlara atca parlaklık
Yılandan çöreklenmeyi, kediden uyuşmayı çıkaran bunlar da
İşte uzunlardan ayak, işte beyazlar beyazından kalabalığı
Bakmalar görüyorum durmadan göz olan bakmalar
Başlama gözleri, çocuklu, masallı, sinemalı.

Okşama gözleri vardı gel git eden parmaklarıma
Aşklardan gelenleri aşkı da bir kullanışlı yapan
Caz bakmaları, düğün bakmaları, dudaklar taşıyan bakmalar
Bakmalar, ateşte, suda havagazında
Ateşten, sudan, havagazındandı gözleri-
Kar gözleri, soğuk -güzel,buğu gözleri hamamlarda
En harlısı bu: savaşlarda, en ışısızı ölülerdeki
Bitti gözleri onlar bitti.

2 Kasım 2012 Cuma

Alıntılarla / Turgut Uyar


“insan en çok sabahları arar sevdiği kadını”1
diyor birisi, katılıyorum o sabahlara
öğleler kaba yaşanır, kalındır
akşamüstleri ince hüzünlü
çiçekler alınıp verilebilir
sabahtır yalnızlık
ve şiirsel hiçbir yanı yok sanılır
var mıdır, vardır
vardır, ama çiçeklerle değil
kendi başına
zımpara taşı gibi acımasız.

ne aklıma gelse bir bakıyorum unutmuşum
tren penceresinden bir tarla
eskiyip atılmış bir gömlek- hiç unutmam




“hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam” 2
çünkü hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmayın
insan nasıl direnir başka
“hiç unutma”

bir zamanlar Kars’ta bir otel odasında
bir gezgin kokucunun bana verdiği
bir alüminyum şişeyi unutmuyorum

“ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz” 3
diyor birisi, evet ama
hayatı uzatır sanki
sanki ama ne adına
-hayatın kendisi adına
sonsuz bir törenle susuyorum
sonsuz dirim için, o sonsuz adama

sonra duyguya, ele benzer şeyler giriyor hayatıma
el midir duygu mudur
evet bazı kişiler kararsız ama
benim seçmediğim sanılır hayatımda

“el altından el ilanları dağıtıyor” 4
birisi, almıyorum allahaşkına
alamam, neden alamam
biliyorum hiçbir şey yapamam kendi başıma
biliyorum beni kendi başıma sanan birisi
durmadan hata yapıyor
serçeye kumruya öküze sormadan

insanın kendi seçtiği toprak
-doğrusu toprağın kendi seçtiği insan-
dirimin geleceğini doğruluyor durmadan

“her şeyden biraz kalır” 5
diyor birileri, çoğulluk haklılıktır
kavanozda biraz kahve
kutuda biraz ekmek
insanda biraz acı
insanda biraz mutluluk
ama en geçerli söz
(1) numaranın söylediğidir
Türkiye’de ve Dünya’da

1) John Gordon Davies, 2) Metin Eloğlu, 3) Lucretius, 4) Turgut Uyar, 5) Bir İtalyan Atasözü

7 Ekim 2012 Pazar

Fotoğraf / Cemal Süreya

Durakta üç kişi 
adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Üstü Kalsın / Cemal Süreya

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...

                                                            (Yeni Yaprak, Sayı:13, Ocak 1990)

6 Ekim 2012 Cumartesi

Kırılmayan Kedi


Kırık camlara rağmen kırılmamış bir kedi...
Türküler'e teşekkürler

Bir Gün İcadiye' de / A. Hamdi Tanpınar


Bir gün İcadiye' de veya Sultantepe' de
Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde
Bir kainat açılır geniş, sonsuz, büyülü,
Bugünün rüzgarında yıkanan mazi gülü
Dağılır yaprak yaprak hayalindeki suya
Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya...

Belki en hülyalısı duyduğun masalların
O şafak saltanatı korularda dalların,
Her ufku tek başına bekleyen eski çamlar
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
ardıçla kestanenin her yıllık macerası
Harap mezarlıklarda ölülerin rüyası
Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka!



Bursa'da Zaman bölümünden.
"Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka!" Tanpınar'ın zamana bakışı...





Bütün Yaz / A.Hamdi Tanpınar


Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede...
Sen zambaklar kadar beyaz
Ve ürkek bir düşüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştu bize;
Hapsolmuş gibiydim bense,
Bir çözülmez bilmecede.
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede.

Hatırlama / A. Hamdi Tanpınar


Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
Rüyaların kadar sade, güzeldin,
Başbaşa uzandık günlerce ıslak
Çimenlerinde yaz abahçelerinin.

Ömrün gecesinde sükun, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından,
Bir masal meyvası gibi paylaştık
Mehtabı kırılmış dal uçlarından.


Lise yıllarımda kız kardeşimle sevdiğimiz şiirleri kaydettiğimiz defterlerden hatırladığım bir şiir Tanpınar' dan. Okurken final cümlede geldi aniden aklıma. Nasıl bir etkilenme bu?


Ne İçindeyim Zamanın / A.Hamdi Tanpınar


Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan bir tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.

Ahmet Hamdi Tanpınar - Şiirler
YKY Yayınlarından Ocak 2012 Baskısı
23 Temmuz 2002'de bana hediye edilmiş. İçinde 6 Ocak 2002 tarihli Radikal iki'ye ait bir gazete küpürü var. Kitaplıkta bulunca çok heyecanlandım ve bugünü onu tekrar okumaya ayırdım. Yayınladığım bu şiir Tanpınar'ın Aşiyan' daki kabrinde yazılıydı. Sanırım 1982 yılında ziyaret etmiş ve ilk iki mısrasını hiç unutmamıştım.

5 Ekim 2012 Cuma

Konuğum Ol / Ahmet Telli

Bir akşam konuğum ol 
oturup konuşalım biz bize
Anıların çubuğunu yakıp
uzatalım geceyi biraz
Geçmişe bir el sallayıp
yaşanan günleri konuşalım
ve günlerin üstüne çöken
dumanlı, isli havaları
Kendimize daha az zaman
ayırsak da olur geceden
Çünkü boğulabilir insan
yalnız kendini düşünmekten
Kapağı açılmayan kitaplar
unutulmuş aşklar gibidir
Kitaplardan söz edelim
ve onların gizli kalmış
sessiz tadlarından
Sabaha doğru perdeyi
aralayıp ufka bakalım
ve bir çocuk gibi
hayretle seyredelim
güneşin kızıllığını
Konuşulmadan kalan
daha çok şey vardı
diye düşünerek çıkalım
güneşle kucaklaşan balkona
— Üşütmesin sabah serinliği
Bir bardak demli çay
burukluğu gibi kalsın
gecenin ve sabahın tadı
yaşasın anılarımızda
Konuğum ol, oturup
konuşalım bir akşam
ve uzatalım geceyi
sözün çubuğunu yakarak

Özlemedim Seni / Ahmet Telli

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım


Şiir ilk cümlesinde yakalar okuyanı. Ahmet Telli bunu en iyi başaranlardan.

4 Ekim 2012 Perşembe

Aydınlık / Paul Eluard


Hiçbir vakit tam karanlık değil gece
Kendimde denemişim ben
Kulak ver dinle
Her acının sonunda
Açık bir pencere vardır.
Aydınlık bir pencere
Hayal edilecek bir şey vardır
Yerine getirilecek istek
Doyurulacak açlık
Cömert bir yürek
Uzanmış açık bir el
Canlı canli bakan gözler vardır
Bir yaşam vardır yaşam
Bölüşülmeye hazır








Lise yıllarımdan hatırladığım bir şiir...

Özgürlük / Paul Eluard

Okul defterlerime 
Sırama ağaçlara 
Kumlar karlar üstüne 
Yazarım adını 

Okunmuş yapraklara 
Bembeyaz sayfalara 
Taş kan kağıt veya kül 
Yazarım adını; 

Yaldızlı tasvirlere 
Toplara tüfeklere 
Kralların tacına 
Yazarım adını 

Ormanlara ve çöle 
Yuvalara çiğdeme 
Çın çın çocuk sesime 
Yazarım adını 

En güzel gecelere 
Günün ak ekmeğine 
Nişanlı mevsimlere 
Yazarım adını 

Gök kırpıntılarına 
Güneş küfü havuza 
Ay dirisi göllere 
Yazarım adını 




Tarlalara ve ufka 
Kuşların kanadına 
Gölge değirmenine 
Yazarım adını 

Fecrin her soluğuna 
Denize vapurlara 
Azgın dağın üstüne 
Yazarım adını 

Bulutun yosununa 
Kasırganın terine 
Tatsız kaba yağmura 
Yazarım adını 

Parlayan şekillere 
Renklerin çanlarına 
Fizik gerçek üstüne 
Yazarım adını 

Uyanmış patikaya 
Serilip giden yola 
Hıncahınç meydanlara 
Yazarım adını 

Yanan lamba üstüne 
Sönen lamba üstüne 
Birleşmiş evlerime 
Yazarım adını 

İki parça meyvaya 
Odama ve aynaya 
Boş kabuk yatağıma 
Yazarım adını 

Obur köpekçiğime 
Dimdik kulaklarına 
Acemi pençesine 
Yazarım adını 

Kapımın eşiğine 
Kabıma kacağıma 
İçimdeki aleve 
Yazarım adını 

Camların oyununa 
Uyanık dudaklara 
Sükütun ötesine 
Yazarım adını 

Yıkılmış evlerime 
Sönmüş fenerlerime 
Derdimin duvarına 
Yazarım adını 

Arzu duymaz yokluğa 
Çırçıplak yalnızlığa 
Ölüm basamağına 
Yazarım adını 

Geri gelen sağlığa 
Kaybolan tehlikeye 
Hatırasız ümide 
Yazarım adını 

Bir tek sözün şevkiyle 
Dönüyorum hayata 
Senin için doğmuşum 
Seni haykırmaya 

M. C. Anday - O. V. Kanık