26 Şubat 2010 Cuma
Senin Göğün Var - Murathan Mungan
Herkesin göğü yoktur çünkü
Başkalarının göğünü kullanırlar
Erken tükenirler bu yüzden
Birbirlerinin hastalıklarıyla çürür
Bir salgın olan hayatları
Sonra bir kabile gibi
birbirlerine benzeyerek ölürler
Senin göğün var
Nereye gitsen götürdüğün
Bu şiiri açtıran senin göğünde
gördüklerimdir
ölsen yaşadığın bilinecek
çünkü senin göğün var
Desen : Michael Rouscher
22 Şubat 2010 Pazartesi
Kalbim Unut Bu Şiiri - Ahmet Telli
Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
Su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgârlarına
Bir acıyı yaşarım ve zehrinden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime, atlarım
Anısı yoktur küçük rüzgârların
Yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü
Yanlış, daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kimbilir
Kalbim unut bu şiiri
Sen Özelsin - Aslı Melek
Dönüp duran saniyeler boyu usanmadan
konuşur, anlatır zamana bakmadan.
Anları fotoğraf gibi yaşayıp, geleceğe yazarak,
unutmadan.
Bu kıyı, bu ağaç ve bu sandalye
ve güneş oradayken, o ışıklarla çok güzel.
Esen rüzgar ve martı sesleri ile
kış gününün güneşli sabahı
ve kaya dibindeki kedi çok özel.
Kedi seslenir:
“Yaz bunu geleceğe, bu sabah çok güzel
sen ve bu an çok özel.”
12 Şubat 2010 Cuma
Aşkı Yenen Kader - Aslı Melek
Yetmiş beşte meydan ışıklarının altında
otuz yıl sonra yirminci katta, yukarıda
yetmiş beşte yıldızların altında
otuz yıl sonra fiber optiklerin ışığında
otuz yıl önce “hey ahbap” şarkılarıyla.
gün ışığında keskin kahve molası
şimdi ılık napoliten melodilerle, gece ve şarap yıllar önce mangal bir yürekle, gelecek kaygısı
bugünlerde tıkanmış damar yolu ve nostalji
o yıllarda kıyasıya dostluklarla, aşktan uzakta
yıllar sonra inadına aşk ve özgürlük
Venüs’e karşı Fortuna -aşkı yenen kader-
bugün ve sonsuza kadar, kaderin üstünde
ölümsüz aşkla, doğa
11 Şubat 2010 Perşembe
Yaz - Aslı Melek
Ne kadar çok yaz
yapraklar kurumadan
sular çekilmeden yaz
yollarını toz basmadan yaz
güneşe bakarken çiçekler
gün bitmeden yaz
ellerin titremeden yaz
kalp ağrıları basmadan yaz
nasıl acı çekiyorsan onu yaz
neyi seviyorsan onu yaz
sabah saatlerini yaz
günbatımını yaz yaz bitmeden yaz
31.12.2004
Fotoğraf : Aslı Melek
10 Şubat 2010 Çarşamba
Ayrıldığımızı Söyler Kar - Aslı Melek

Görünmezi ortaya çıkarır kar
daha önce fark edilmeyeni
altını çizer ayrıntıların o parmaklık ne kadar güzelmiş
eski demir döküm
o duvar orada mıydı bunca zaman
bahçeyi kapatıyormuş
o sokak levhası yeni mi kondu
bu yola girilmezdi
Sınırları çizer kar
ayrıldığımızı söyler
karda kopar bağlar iç içe olduğumuz
elimizi bırakır
daha sağlam basarız yere
tek başına kalınca
Kar aydınlatır her şeyi
girilmez sokakları çıkarır ortaya
kayboluruz
birden geçmiş bulur bizi
beyaza kusar nefretini
batarız
çamura döner altımızda zemin
Kar kör eder insanı
sevgi kalmadıysa bakışlarımızda
el yordamıyla gider hayatımız
tutunamadan
yaslanamadan
bağlanamadan
8 Şubat 2010 Pazartesi
Gidersen Yıkılır Bu Kent - Ahmet Telli
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)